20 Mart 2014 Perşembe

MEHMET AKİF ERSOY


KAYSERİNİN YEŞİLHİSAR İLÇE HALK KÜTÜPHANESİNDE 12-18 MART İSTİKLAL MARŞIMIZIN KABULU VE MEHMET AKİF ERSOY'U ANMA HAFTASI ETKİNLİKLERİ



MEHMET AKİF ERSOY (1877-1936)


          İstiklal Marşı şairi. 1877 yılında İstanbul’da doğdu. Annesi Emine Şerife hanım, babası Temiz Tahir Efendidir.  İlk Tahsiline Emir Buhari Mahalle Mektebinde başladı.İlk ve orta öğreniminden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefatı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp  Baytar mektebini birincilikle bitirdi. Tahsil hayatı boyunca yabancı dil derslerine ilgi duydu. Fransızca ve   Farsça öğrendi . Babasından Arapça dersleri aldı.
Ziraat nezaretinde baytar  olarak görev aldı. Üç dört sene Rumeli , Anadolu ve Arabistan’da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedavisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Akif’in  memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 tarihine  kadar   devam eder. Memuriyetinin  yanında Ziraat Mektebinde ve Darülfünunda edebiyat dersleri veriyordu.   
1893 senesinde Tophane-i  Amire veznedarı Mehmet Emin Beyin kızı ismet hanımla  evlendi.  
Akif okulda öğrendikleriyle  yetinmeyerek, dışarıda kendi kendini yetiştirerek  tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik  yaparak ve şiir yazarak edebiyat sahasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat  onun neşriyat alemine girişi daha fazla 1908 ‘de İkinci  Meşrutiyetin ilanıyla başlar. Bu tarihten itibaren şiirlerini  Sırat-ı Müstakimde neşretmeye başladı.    
Akif, yazı ve şiirlerini hiçbir zaman geçim kaynağı olarak görmedi. Buna rağmen onu memlekete tanıtan, halka sevdiren asıl vasfı şairliğidir. Birinci Cihan Harbi sırasında Berlin ve Necide (Arabistan) gitti. Çanakkale harbi, onun Berlin seyahati sırasında meydana gelmiş , şair o günlerin ıstırap ve heyecanını orada yaşamıştır. Şair, bu iki seyahatiyle  ilgili  Berlin Hatıraları ve Necid Çöllerinden   Medine’ye adlı eserini yazmıştır. Harbin son senesinde  , çok sevdiği dostu İsmail Hakkı İzmirli ile Lübnan’a gitti.    
Cihan harbi 1918’de imzalanan Mondros  Mütarekesi ile nihayete erdikten sonra, galip Devletler Türk Vatanını   parçalamak ve paylaşmak için dört taraftan saldırmağa başlamışlardır. Harpten son derece yorgun  halde çıkan Türk milleti, vatanını  müdafaa için silaha sarıldı. Akif, vatan müdafaasının  ehemmiyetini  anlatmak için hutbelerle halkı, istiklalini muhafaza etmek için savaşmaya çağırdı. Anadolu’da  milli mücadele iltihaka karar verdi.       

İstanbul’dan  deniz yoluyla İnebolu’ ya  çıktı. Oradan Ankara’ya Hareket etti. Konya isyanı üzerine Konya’ya  gidip, ayaklanmanın bastırılmasında  mühim rol oynadı. Sonra tekrar Ankara’ya döndü. Ankara’dan Kastamonu’ya giderek Nasrullah Camiinde verdiği vaazlar neşredilerek memleketin her tarafına dağıtıldı. Sonra Ankara’ya döndü. 1920 tarihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklal Marşını yazdı. Meclis 12 martta bu marşı kabul etti. 





            Zaferden sonra  İstanbul’a geldi. Abbas halim paşanın  daveti üzerine 1923’te Mısır’a gitti. O kışı Mısır’da geçirip, baharda   döndü. Artık her yıl kışı Mısır’da,  yazı İstanbul’da  geçiriyordu. Halim Paşa geçimini karşılamayı taahhüt etti.  Ertesi yaz İstanbul’a dönünce Diyanet İşleri Riyaseti tarafından Kur’an-ı  kerimi  tercüme etme vazifesi verildi. Akif yıllarca çalıştı. Sonunda bu konudaki ilmi kifayetsizliğini  anlayarak vazgeçti.
1926  yılından itibaren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi.  Derslerden  döndükçe Kur’an-ı kerim tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemi yetini  anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini    zannetti. Lübnan’a  gitti.  Ağustos 1936’da Antakya’ya geldi. Mısır’a hasta olarak döndü.  Hastalık onu harab etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. İstanbul’a geldi. Hastanede yattı, tedavi gördü. Fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 aralık 1936 tarihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı  Mezarlığına defnedildi.    
  ŞAHSİYETİ
            Mehmet Akifin Sırat-ı Müstakim ve onun devamı olan Sebil-ür-Reşat   mecmuasında çıkan yüz kadar muhtelif makalesi, elli kadar tercümesi ve şiirleri vardır. Fakat Akif günümüzün hatta Türk Tarihinin en önde gelen destan şairlerinden biridir. Şiirleri edebiyat tarihimizde büyük önem taşır.
            Şiirlerinde  bazen düşünce, bazen duygu ön plandadır.  Aruzu en güzel şekilde kullanan şairlerdendir. Şiirlerinde bir taraftan Hürriyet, doğruluk, samimiyet, vatanseverlik, adalet, istiklal gibi ahlaki kıymetleri telkin ederken, diğer  taraftan cemiyetlerin çökme sebebi olan  riyakarlık, münafıklık, korkaklık , dalkavukluk, tembellik,  zulüm gibi fenalıklara şiddetle hücum eder.                                                                                                                                                      
             Mehmet Akif  yaşadığı devri bütün genişlik ve derinlik  ile şiirlerinde yansıtmaya çalışmış bir Türk şairidir. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Türk Milletinin içinde bulunduğu acıları, sevinçleri, ümitleri ve hayal kırıklıklarını  manzum bir tarih, bir roman,  bir hikaye, bir destan havası içinde anlatmaya çalışmıştır. Eserlerindeki kişilerde  aydın, cahil, yobaz, züppe, şehirli, dinli, dinsiz, sarhoş, gariban, külhanbeyi vs. gibi cemiyetin hemen her kesiminden insanlardır.   Çevre olarak’ta  saray,konak, cami, sokak, bayram yeri, mevlit cemiyeti, savaş yeri, mahalleler, köhne evlerin odaları, oteller vs. şeklinde yaşadığı devrin bütün hususiyetlerini  aksettiren yerleri seçmiştir. Çalışma tarzı olarak, önce görüp incelemeyi, not ederek veya aklında tutarak   ve sonra şiir taslakları kurup, onun üzerinde çalışmayı prensip edinmiştir.     
             Müşahede ve kompozisyona  büyük önem vermiştir. Şiirinde  kapalılık yok gibidir. Her şeyi açık açık  yazmaya çalışmış, müphem duygulardan, yüce ve fizik ötesi mefhumlardan ve süslü hayallerden uzak durmuştur. Kişilerini ve çevreyi resimvari  ve heykelvari  tasvirlerle anlatmıştır.    Mehmet Akif muhteva yönünden  edebi ekollerden realist, biçim verdiği değer bakımından parnascı ve bazı şiirlerinde de natüralist bir hava içerisindedir. 




         Şiirlerinde şahsi üzüntüleri, arzu ve istekleri yok gibidir. Toplumun dertlerini konu edinmiş, onlar adına gülmeye ve ağlamaya çalışmıştır. Kötülerle, fakirlikle ve gerilikle mücadele esas gayesidir. Akif ahlaksız  edebiyata düşmandır. Samimiyetsiz,  sahte ve taklitçi olanları sevmemiştir.  Şiirlerinde halk deyimleri, atasözleri,  halk kelimeleri bol bol yer alır.        
Şiirleri manzum hikayeler, hitabet şiirleri, lirik şiirleri didaktik muhtevalı, lirik şiirleri vatani, milli ve dini coşkunluklara  dolu, taşlama şiirleri de şakadan hicve kadar uzanan tenkitleriyle doludur. Mehmet Akif şiirlerini   çoğunlukla kuralsız nazım şekilleriyle yazmıştır. Vezin olarak yalnız arzu kullanmış, ama heceye de karşı olmamıştır. Üslubu, şiirlerindeki olaydan ve fikirden daha önce göze çarpar. Süse ve yapmacığa kaçmadan yaşayan halk ifadeleriyle  kurulmuş, çekici bir anlatışı vardır.  Halk dili ve üslubunu hemen her şiirinde kullanmasına rağmen, bu konuda en çok muvaffak  olduğu eseri Asım oldu. Bol fiil ve sıfat kullandığı şiirlerinde aşırı sadelikten ve yapma dilden kaçınmış, servet-i Fünuncuların  ağır ve cansız lisanından da uzak durmuştur.        
 Şiirlerinde tahkiye, tasvir, hitap, muhavere gibi bütün anlatım yollarını başarıyla kullanmıştır. Bilhassa karşılıklı konuşma  anlatım yolu onun şiirlerinin  en önde gelen özelliklerinden olmuştur. İç ahenk, daha çok lirik şiirinde görünür. Fazla mecaz kullanmaktan kaçınmıştır. Memleketin sosyal meseleleri, şahit olduğu elem verici olaylar ve  çilekeş  Anadolu insanlarının halini sıkça  şiirlerine konu edinerek eli almış, duygu ve düşüncelerini samimi  ifadesiyle dile getirmiş, çare için çeşitli teklifler öne sürmüştür. Osmanlı Devletinin Tanzimatın  İlanıyla başlayan, meşrutiyet ilanlarıyla devam eden ve İttihat ve terakki Partisinin iktidarı zamanında son hadde vardırılan yıkılışa götürücü hareketlerle kısa zamanda tarih sahnesinden silinmesi, dünyadaki Müslümanların ilim ve teknikte Avrupa’dan geri kalmış olması ve başsız kalarak her birinin ayrı ayrı yollar tutup parçalanmaları karşısında, feryat edici şiirleri vardır.       
            Mehmet Akif milletini ve dinini seven, insanlara karşı merhametli bir mizaca sahip, şair tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, edebi bakımdan kıymetli şiirlerin  yazarı meşhur bir Türk şairidir.  İstiklal Marşı şairi olması  bakımından da “Milli Şair” ismini almıştır.   
            ESERLERİ
            Eserlerinin umumi unvanı Safahattır ve ilk eseri yalnız bu adı taşır.İkinci kitabının adı Süleyman iye kürsüsündedir.  Hakkın sesleri üçüncü Fatih Kürsüsünden dördüncü, Hatıralar beşinci, Asım altıncı, Gölgeler yedinci,    kitabının adıdır. Bunlar, değişik tarihlerde devalarca basılmış olup, hepsi birlikte safahat adı altında toplanmıştır. Safahattaki mısraların tamamı 12 bini bulur. Şiirlerinden İstiklal Marşı, Bülbül, Ordunun Duası, Çanakkale gibileri bestelenmiştir.
 Akif, İstiklal Marşı şiirini millet için yazdığını ifade ederek safahatına almamıştır.


                                                                 İSTİKLAL MARŞI

               Bir milletin  varlığını ve istiklalini gösteren milli sembollerinden biridir.  Bayrakta böyle bir semboldür. İstiklal Marşları, sembolü olduğu milletin hususiyetlerini övücü bir dille anlatan bir güfteye ve özel bir besteye sahiptirler. Milletlerin milli günlerinde, resmi törenlerinde, çeşitli milletlerarası  karşılamalarda çalınıp söylenmektedir. İstiklal marşının çalınıp  söylendiğini duyan herkesin saygı duruşuna geçmesi mecburidir.     
             Türk İstiklal Marşını Mehmet Akif ERSOY yazmış Zeki ÜNGÖR  bestelemiştir. İstiklal Marşı, Milli Mücadelede henüz ilk zaferlerin elde edilmediği bir dönemde  yazılmıştır. Vatanın kurtarılması savaşında şiirin manevi bir kudret olduğunu göz önünde tutan    Garp Cephesi  Kumandanlığı, askerleri şevklendirmek üzere bir marş yazılmasını arzu etmiş ve maarif vekaletince bu hususta bir müsabaka açılmıştır. Yarışmaya 724 şiir gelmiştir. Fakat, bunlar arasında istenilen şiir yoktu. Böyle bir destani şiiri yazacakların başında Mehmet Akif , İlk akla gelen şairdi.   Amma o, müsabakaya katılmamıştı. Çünkü, kazanacak sanatkara mükafat verilecekti. Akif, vatanın kurtulacağı , hürriyet ve istiklalimize kavuşacağımız gibi hususlarda mili duyguların para ile haykırılamayacağı düşüncesiyle yarışmaya iştirak etmemiştir.      
             Devrin Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrı över) durumu öğrenince, Akif’e  bir mektup göndererek  iştirak etmemesindeki sebebin ortadan kaldırılacağını  matlup  şiiri vücuda getirmesinin maksadın husulü için son çare olduğunu ifade etti ve memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmamasını rica etti. Bunun üzerine  Milli Mücadeleye başından beri katılan , vilayetleri  dolaşarak  halkı aydınlatan, “ Sevr Muahedesi  paçavrasının yırtılması gerektiğini” söyleyen ve marşın  heyecanını daha savaşın başından beri gönlünde taşıyan şair, birkaç gün içinde bunu bir şiir halinde dile getirdi.       
             Kahraman Ordumuza  ithaf edilen İstiklal Marşı , ilk olarak ANKARA’da  17 Şubat 1921 günü Hakimiyet-i Milliye  Gazetesinde ve Sebilürreşad  Mecmuası’nda neşredildi. 1Mart 1921 tarihinde toplanan mecliste mebusların isteği üzerine , zamanın maarif vekili Hamdullah Suphi tarafından üç kere okunan Mehmet Akif’in  şiiri, Meclisin 12 Mart 1921 tarihli toplantısında resmen  “MİLLİ MARŞ” olarak kabul edildi ve ayakta dinlendi. Nakdi mükafat orduca konulduğu için, bunu almamanın doğru olmayacağını  düşünen Mehmet Akif , o zaman için çok kıymetli olan parayı fakir kadın ve çocuklara iş öğretmek ve onları yoksulluktan kurtarmak maksadıyla kurulan bir teşekküle bağışladı.                                                                                                     
             İstiklal Marşı  10 kıta ve 41 mısradan müteşekkil olup törenlerde  ilk iki kıtası söylenir.  



                                     HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder