28 Şubat 2014 Cuma

İBRAHİM UYAR'LA KAYSERİNİN YEŞİLHİSAR İLÇESİ ÜZERİNE DAMAK TADINDA BİR RÖPORTAJ

KAYSERİNİN
YEŞİLHİSAR 
   İLÇESİ


Bize Kendinizi Tanıtır mısınız?


           “Uzun ince bir yoldayım,
Gidiyorum gündüz – gece ….”   Demiş ya Ozan, işte öyle…
1963 yılının Haziran ayında Kayserinin Yeşilhisar İlçesinde, ilçelerin en güzelinde dünyaya geldim.  Bu yüzden de kendimi hep şanslı hissettim, çünkü Yeşilhisar’da doğmanın, Yeşilhisarlı olmanın, oranın ekmeğini yiyip, havasını teneffüs etmenin bir ayrıcalık olduğuna hep inandım. İlkokulu  ve İmam Hatip Lisesi’ni Yeşilhisar’da bitirdim. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden, 1994 yılında Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Felsefesi Yüksek Lisans Alanından mezun oldum. Yurdumun çeşitli yerlerinde   Yirmi Sekiz yıl şerefle öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinde bulundum. Halen İldem Emekli Öğretmen Ramazan Büyükkılıç Ortaokulu Müdürü olarak görev yapmaktayım.

Yeşilhisar İlçemizi bize anlatır mısınız?

             Seve ,seve… Yeşilhisar’ı Tarihi, Coğrafi Konumu ve Ulaşımı, Nüfus Yapısı, Eğitim, Kültür ve  Turizmi,   Sosyal yapısı , Yemek ve Eğlence Kültürü, Tabii güzellikleri  gibi konular açısından incelemek gerekmektedir.

Önce tarihi hakkında bilgi verir misiniz?

 Yeşilhisar  Tarihi hakkında çeşitli ansiklopedilerde ve Web sitelerinde geniş ve oldukça güzel resimlerle süslenmiş bilgilere ulaşmak mümkündür.
 Ama özetle anlatmak gerekirse; Yeşilhisar in kuruluşu kesin olarak bilinmemekle beraber, tarihlerin kaydedebildiği ilk zamanlarda Hititlerin meskun olduğu tespit edilmiştir. Hititlerden sonra Persler yaşamış , M.Ö.3500 yıllarında da İskender in emrine geçmiştir. Pers Komutanı Orgüs Oktav, Komutan ve ünlü hatip Ciceron'u Kapadokya meselesini halletmek üzere buraya göndermiştir. Böylece M.Ö. 317 yılında bu bölge Roma İmparatorluğu'nun hakimiyetine geçmiştir. Kapadokya bölgesinin sekiz büyük şehri içinde adı geçen KBISTRA veya SİYİERA bugünkü YEŞİLHİSAR'dır .  M.Ö. 256 yılında İran’ın ,  sonra tekrar Bizans İmparatorluğu'nun hakimiyetine giren Kbistra, M.S. 20 yılında Yeşilhisar, Romalılar'ın eline geçti. Adi KUViSTRA olarak değiştirildi. Halk 313 yılında ilan edilen Milano Fermanı'na kadar, Roma döneminin zulmünden çok çekti.  İmparatorun Hıristiyanlığı kabulü ile birlikte Yeşilhisar, Ürgüp un Göreme'siyle birlikte önemli bir dini merkez haline geldi.
Roma Kralı I. Teodesyos, imparatorluğu iki oğlu arasında paylaştırınca Yeşilhisar, Bizansin hissesine düştü ve doğrudan İstanbul'a (Kostantinapolis) bağlandı. Halen Yeşilhisar da bu doneme ait yazılı taslara ve diğer tarihi eşyalara rastlanmaktadır. 672 yılında Battal Gazi'nin fethi ile ilk defa Müslümanların eline geçmiştir.  Yeşilhisar zaman içerisinde iki defa daha Bizans hakimiyetine girmişse de önce Abbasi'ler sonra Danişment'ler tarafından geri alınmıştır. 1114 yılında Selçuklular'a, sonra Ilhanlilar'a, daha sonra da 1324 yılında Melik Ertana Devleti'ne geçmiştir. Sultan Alparslan; Malazgirt'te Bizans İmparatoru Romen Diojen i büyük bir yenilgiye uğratınca bütün Anadolu ile birlikte Yeşilhisar da Selçuklular'ın eline geçti. Bu donemde Yeşilhisar, Develi Karahisar olarak anıldı. Karahisar anlamına gelen Zencibar in Türkçe ye tercüme edilmesi ile bu isim elde edilmiştir. Halk 1071 tarihinden itibaren Müslüman olup Türkçe konuşmaya başladı; sanat ve kültür bakımından da tamamen doğuya bağlandı. Bir sure Karamanoğulları egemenliğine giren Yeşilhisar (Karahisar) Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlılar'ın hakimiyetine geçmiş fakat Timur'un Anadolu'yu istilası ile tekrar Karamanoğulları'nın hakimiyetine girmiştir. Osmanlı döneminde Yeşilhisar'ı yöneten Karamanoğlu Ahmet Bey buraya çok hizmet etti. Şehrin güneyindeki Dündarlı Suyu'nun Yeşilhisar Ovası'na dökülmesini sağlayarak kendi adıyla anılan Karamanoğlu Hark ini açtı. Şehrin batısında da Karaman Yolu'nu inşa etti. Karamanoğlu Ahmet Bey in 1463 yılında ölümünden sonra Fatih Sultan Mehmet, bu beyliği ortadan kaldırıp Yeşilhisar'ı Cem Sultan'ın kardeşi Sultan Mustafa'ya verdi. Ayrıca ordunun değerli komutanlarından biri olan Karacabey, konaklama sırasında vefat etmiş ve kendisi Köşk Tekkesi diye anılan makama defnedilmişti. Bugün Karacabey adi ile anılan mahalleye bu isim, o büyük komutandan dolayı verilmiştir.
 Yeşilhisar'dan Osmanlı sarayına damat olarak giren Hamza Paşa devlet hizmetinde büyük yararlılıklar gösterdi. Hamza Pasa 1724 yılında Yeşilhisar da doğdu, 1740 yılında İstanbul a giderek Saray da Silahtarlığa ve daha sonra da Vezir-i Azamlığa kadar yükseldi. İlçede onun adıni taşıyan tarihi bir cami halen ibadete açıktır.  Damat İbrahim Pasa, doğum yeri olan Muskara Koyu'nun Nevşehir yapmak için etrafta bulunan önemli merkezlerin askeri ve mali güçlerini ferman ile Nevşehir'e kaldırırken Yeşilhisar'in Zencibar Kalesinde mevcut olan 39.000 akçe tımar ile otuz üç neferlik muhafız birliğini de Nevşehir e götürdü. O tarihten sonra Yeşilhisar eski önemini kaybetti. Osmanlı döneminde Yeşilhisar da fıkıh, tasavvuf, felsefe ve edebiyat alanlarında unlu kişiler yetişmiştir. Koyunlu Baba, Mir atı Dede, Kocabeyoğlu Hacı Ali Rıza, Koçum-zade Mehmet Efendi ve Ömer Gulşani Dede bunlardan bazılarıdır.
 Osmanlı Padişahlarından III. Mustafa zamanına kadar Karaman Eyaletinin Niğde Sancağı'na bağlı bir kaza merkezi olan Yeşilhisar 1856 yılında Nahiye olarak Kayseri ye, 1902 yılında İncesu İlçesi'ne bağlandı.O zamana kadar Develi Karahisar adıyla anılırken isim benzerliği olan yerlerle karıştığı için 1945 yılında Yeşilhisar olarak değiştirildi. 1945 yılında yapılan müracaatla Kayseri ye bağlanan Yeşilhisar, 11.06.1947 tarih ve 5071 sayılı kanun ile ilce olmuştur.


Coğrafi konum ve ulaşımı hakkında bilgi verir misiniz?
Yeşilhisar, Kayseri'nin güney-batısında ve şehre 63 km uzaklıktadır. 34 derece doğu boylamı, 38 derece kuzey enleminin kesiştiği noktada ve Akdeniz'i Karadeniz e bağlayan demir ve karayolunun üzerindedir. Denizden yüksekliği 1100 m ve yüzölçümü 978 km2 dir .Kuzeyde İncesu, güneyde Yahyalı, doğuda Develi ilçeleri, Bati da Nevşehir in Ürgüp ve Derinkuyu ilçeleriyle komşudur.
İlçede, İç Anadolu Bölgesinde görülen kara iklimi hakimdir. Yazlar sıcak ve kurak, kıslar- güney iklimine açık olması nedeniyle- nispeten ılık geçer. Yağışlar genellikle mahsulün suya ihtiyaç duyduğu aylarda az düşer ve mevsim kurak geçer. Bir yıllık yağış miktarı ortalama olarak m2 ye 200-270 kg dir. Bu miktarın büyük bir kısmı Kasım, Aralık, Ocak, Şubat, ve Mart, aylarında düşer. İlçenin 10 km güneyinde şifalı maden suyuyla meşhur İçmeceler vardır. Ülkenin dört-bir yanından buraya her yıl çok sayıda insan şifa bulmak için gelir.
İlce, kendi adıyla anılan ovanın bati ucunda Kale Dağı'nın doğuya uzanan etekleri üzerinde kurulmuştur. Kuzeyden güneye doğru sürekli esen temiz hava tabakasının etkisi altındadır. Erciyes in karlı tepeleri ilçeden görülmektedir.  İlce düz ve çok geniş bir ovaya sahiptir ve çevresi Erciyes, Toroslar'ın bir kolu olan Demir Kazık ve bazı irili ufaklı dağlarla çevrilidir. Bu dağlardan inen yer üstü suları ilçenin doğusunda bulunan Yay Gölü ve Sultan Sazlığı'nı oluşturmuştur.  İlçede İç Anadolu da bulunan ve çok eski bitki örtüsü görülür. Az miktarda meşe ormanı mevcuttur. Çay ve dere kenarlarında kavak, söğüt ve çalı bulunur.
Ulaşım konusuna gelince: İlçemiz ulaşım yönünden şanslı bir konumda bulunmaktadır. Kayseri ye 63 km uzaklıktadır. Akdeniz’i Karadeniz e bağlayan E-23 Karayolu ile demiryolu ilçemizden geçmektedir. İlçemize kara, hava ve demiryolu ile ulaşmak mümkündür. Yeşilhisar, Ankara ya 364 km uzaklıkta olup, karayolu ile 4 saat gibi kısa bir surede ulaşılabilir. Ayrıca Nevşehir’e 55 km, Niğde’ye 60 km mesafededir.
Yeşilhisar’a Kayseri Otobüs Terminalinin yanında bulunan Batı Garajından her yarım saatte bir kalkan araçlarla ulaşılabileceği gibi Akdeniz İllerine seferi olan otobüs işletmeleri aracılığı ile Türkiye’nin her yerinden ulaşım mümkündür. Ayrıca Ankara- İstanbul’dan Adana bağlantılı çalışan Trenlerle de ulaşım mümkündür. Eskiden İstanbul -  Bağdat Treni de ilçemizden geçerdi, ama savaşlar ve karışıklıklar nedeniyle DDY’nın bu seferi iptal ettiğini zannediyorum.


Nüfus durumu nasıl acaba?

Nüfus maalesef, ekonomik sıkıntılar, işsizlik ve tarım arazilerinden istenilen verimin alınamaması nedeniyle her geçen yıl düşmektedir.  2000 Yılı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre merkez nüfusu 13.586, köylerin nüfusu 11.244 olup, toplam nüfus 24.830  iken;  2011  yılı adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin yeni nüfusu  8956 ilçe merkezi, 7800  köylerin nüfusu olmak üzere, toplam 16756  kişiye düşmüştür. Yıllık nüfus artış hızı şehir merkezinde binde 13.21, köylerde ise -10.77 olup, toplamda ise 1.64 nüfus artışı görülmektedir.
Yeşilhisar İnsanının eğitim ve kültür hayatı nasıl?
İnsanımız eğitim ve kültüre çok önem vermektedir. Daha öncede bahsettiğimiz gibi tarihten günümüze Yeşilhisar, bu topraklara devlet yönetiminde , bürokraside, orduda, din hizmetleri alanında, siyaset alanında, üniversite ve  bilim alanında hizmet veren  sayısız insan yetiştirmiştir. Bunlar arasında, Geçmişte Vezir-i Azam’lık makamına yükseleninden tutunda, günümüzde çok sayıda Profesör, General, Vali, Kaymakam, Emniyet Müdürü, Millet Vekili, Hakim, Savcı, Avukat, Doktor vb. bulunmaktadır. Bu gün Türkiye’nin neresine giderseniz gidin; en ücra köşesine bile gitseniz, oraya hizmet veren  bir Yeşilhisarlı bulursunuz.  Bu durum tabi Yeşilhisarlının eğitim ve kültüre verdiği önemle birlikte, geçmişten ve günümüze İlçemizde görev yapan bir birinden kıymetli yönetici ve eğitimcilerle de ilgilidir. İlçemizde okuma yazma oranı halen erkeklerde ve kadınlarda yüzde 100’e yakındır. İlçede kullanılan tarım arazisinin yaşlı olması, sulama suyunun yetersizliği, tarım maliyetini yüksek olması bir açıdan  eğitim oranının da yükselmesi ve ülke genelinde başka alanlarda görev almalarını tetiklemiştir. Nüfus oranlarının düşüşü de bunu göstermektedir.
İlçemizde  İlköğretim cağındaki tüm çocuklarımıza eğitim olanağı sağlanmış durumdadır. Derslik basına merkez ilköğretim okullarında 30, köy ilköğretim okullarında 20, lise ve dengi okullarda 17 öğrenci düşmektedir. İlçe genelinde 20 öğrenciye 1 öğretmen düşmektedir. Yeşilhisar, eğitim yönünden tarihin her döneminde ileridedir. Tarihçesinden de anlaşılacağı üzere asırlardır pek çok milletin ikametgahı olmuştur. Özellikle 1960’li yıllardan sonra okullaşma oranı artmış, halen; 6 ilköğretim okulu, 4 lise ve dengi okul vardır. Köylerimizde ise 8 köy haricinde her köyde ilköğretim okulu bulunmakta, diğer köylerde öğrenci şayisinin yetersizliği nedeniyle merkeze taşımalı eğitim yapılmaktadır.
İlçemiz kültür bakımında tipik orta Anadolu kültürüne sahiptir.Eğitim düzeyinin yüksek olması,  geleneklerine bağlı, ama kültürel yönden zengin bir halk oluşturmuştur. Geleneksel el sanatları, gelinlik kızların çeyiz hazırlıkları, halıcılık, özellikle Soğanlı Köyünde bez bebek yapımı halkın kültür sanat uğraşları arasındadır. Tezgahlarda üretilen  halı kilim ve namazlık gibi dokumacılık sanatı verilen emeği karşılamadığı için son zamanlarda yok olmaya yüz tutmuştur.


Yeşilhisar turizm potansiyelimiz açısından da önemli bir ilçemiz, değil mi?
Evet, hem de çok önemli…  Soğanlı Harabeleri, Sultan Sazlığı, Doğanlı Yeraltı Şehri, Erdemli Harabeleri dünya turizmi açısından çok önemli merkezler. Ayrıca Yeşilhisar’ın Kapadokya Bölgesi, Erciyes, Demirkazık, Kapuzbaşı Şelaleleri gibi turizm mekanlarına yakın olması ve güzergah teşkil etmesi turizm açısından, İlçeyi daha önemli hale getirmektedir.
Bu mekanlar hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Soğanlı dördüncü yüzyıldan itibaren Kapadokya'daki önemli merkezlerden biri olmuş ve önemini 7 ve 8. yüzyıllarda da sürdürmüştür. Türkler, bölgeye yerleşmeden önce Doğu Roma İmparatorluğu hüküm sürmüş; buraya yerleşen halk kayaları oyup evler, kiliseler, depolar, toplantı alanları yapmış; tarım, hayvancılık ve bağcılıkla uğraşmışlardır. Köy, Battal Gazi tarafından Bizanslılar'dan alınmıştır. Yerleşimi kolay, korunması rahat olan Soğanlı Vadisi halkı, çok tehlikeli günlerde yakınlarda bulunan Doğanlı ve Derinkuyu yeraltı şehirlerine sığınabiliyorlardı.  850 yıllarında Soğanlı vadisinde 200 kadar kilise ve manastır bulunmakta idi. Halen 50 kadar freskli kilise vardır. Ancak bunların 10 kadarını gezmek mümkündür. Diğerlerinin kapısı ve pencereleri örülerek kapatılmış güvercinlik olarak kullanılmaktadır. Vadide 400 kadar da kaya oyuğu vardır. Bu oyuklar bugün kullanılmamaktadır.  Bugün Soğanlı kaya kiliseleri ve yerleşim yerleri için çok büyük bir tehlike mevcuttur. Bu tehlike tepe üstlerinden kopan iri kaya parçalarının kubbeli kaya kiliselerine çarpması ve onları tahrip etmesidir. Ayrıca yağmur sularının ve rüzgarın yaptığı erozyon da tahribata neden olmaktadır.
Yukarı Soğanlı 1934 yılına kadar Kale Köyü'ne bağlı yayla olarak kullanılırken bu tarihten sonra ayrı bir köy olmuştur. Tüflerin üzerinde kurulu olan Soğanlı, peri bacalarının güzelliği ile tanınır. 50'ye yakın kaya kilisesi ve mağara vardır. Mağara ve kiliselerde mezarlar, İsa Peygamber ve havarilere ait resimler bulunmaktadır. Arazinin dar olması nedeni ile köyden göç fazla olmuştur. Ancak; günümüzde turizme verilen önem neticesinde köy tekrar canlılığa kavuşmuş, yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı haline gelmiştir.

  
 Turistler tarafından çokça ziyaret edilen Kaya Kiliseleri şunlardır:
                Kubbeli Kilise
14. asırda son şeklini almıştır. Diğerlerinden farkı, kayaların dışı da boyanarak ve işlenerek muntazam kubbeli bir kilise haline sokulmuş olmasıdır. Kubbenin dışı da boyanarak tezyin edilmiştir. Bu boyalar yüzyıllardır kaybolmadan, silinmeden bugüne kadar gelmiştir. Kilise iki katlı olup iç kısımları diğer kiliselerde olduğu gibi fresklerle doludur.
Karabaş Kilisesi
Soğanlı'da yer alan Karabaş Kilisesi 6. yy'da inşa edilmiştir. Kilise Roma döneminin karakteristik özelliklerini taşır. Kilise ve duvarları 11. ve 13. yüzyıllarda tekrar inşa edilmiştir. İlk olarak basit çizgiler ve motiflerle süslenmiştir. Freksler 11. yüzyılda toprak boya ile yapılmıştır. Yağlı boyanın keşfinden sonra toprak boyalar yerine yağlı boyalar kullanılmıştır. Bu kilise Soğanlı'nın sanat değeri bakımından en büyük ve en güzel kilisesidir. Kilise dört kısımdan oluşur. Peygamber İsa'nın doğumu, vaftizi, havlu ile kurulanması, dini mücadeleleri, çarmıha gerilişi ve Saint Jean'in canavarı boğuşu gibi kompozisyonlar, 12 havarinin ve diğer azizlerin resimleri,  Bizans ve Türk (Selçuklu) motifleri kilisenin iç duvarlarını süslemektedir.
Saklı Kilise
Küçük Kubbeli kilisenin alt katına Saklı Kilise denir. Saklı Kilise'nin yakınlarında daha başka kaya kiliseleri ve kaya yerleşimleri bulunmaktadır. Ancak onların fazlaca sanat değeri yoktur. Saklı Kilise ye kuzeyinde bulunan kapıdan girilir. Güneyinde üç bitişik odası daha bulunmaktadır.
Yılanlı Kilise
14. asırda yeniden resimlendirilen kilisenin ilk yapısı çok eskidir. Burada bulunan kompozisyonlar, diğer kiliselerde yoktur. Kilise üç bölmelidir. Üçüncü bölme yontma taş ile inşa edilmiş olup sonradan yıkılmıştır. Kilisenin duvarları, karşılıklı harp nizami almış mızraklı askerler, Isa ve azizlerin resimleri ile süslenmiştir. At üzerinde olan Saint Jean'in yılana ve kurtlara saldırısı tasvir edilmektedir.
Tahtalı Kilise
Beşinci veya altıncı yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Daha sonraki yüzyıllarda İsa'nın vaftizi, havariler, azizler, koruyucu melekler, at üstünde bulunan Saint Jean'in canavarı öldürüşü gibi tasvirler, kompozisyonlar, portreler, Bizans  motifleriyle süslenmiştir.
Soğanlı Bez Bebekleri
Soğanlı için el sanatları, ekonomisi ve turizmi açısından önemli bir unsur da Soğanlı Bez Bebekleridir. Bölgenin en ünlü ürünü  rengarenk kumaşlarla yapılan şirin ve sempatik bez bebekler, tüm bölgeye hakim olmuştur. Kapadokya'nın geneline yayılan otantik bez bebekler Soğanlının önemli gelir kaynaklarından biri sayılıyor. Geleneksel olarak evlerde köy kadınları tarafından yapılan, tahta bir iskelet üzerine sarılan pamuk ve renkli bezlerle çeşitli büyüklüklerde üretilen bez bebekler, en son olarak basit yüz makyajı ile tamamlanıp tezgahlardaki yerlerini almaktadır. Köydeki bir annenin kendi çocuğu için yaptığı  bir bez bebeğin , Köyü ziyarete gelen bir turist tarafından beğenilerek satın alınması, Bez Bebek sektörünün doğmasına ve ekonomiye kazandırılmasına sebep olmuş, bölge turizminin vaz geçilmezi ve  maskotu halini almıştır.


Sultan Sazlığı hakkında bilgisi olmayanları aydınlatır mısınız?
Sultansazlığı dünya Kültür Mirası Koruma Alanı,  Yeşilhisar İlçemiz  sınırları içerisinde kalmaktadır.  Dört tarafı dağlarla çevrili  kapalı bir havzasının en alçak kesimlerinde yer alır. Sultansazlığı’nın içerisinde yer aldığı arazinin deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 1074 m. olup ortalama eğimi de %2’dir.Sultansazlığı Koruma Alanı’nın kuzeyinde Erciyes Dağı ( 3916 m. ) , doğusunda Develi Dağı ( 2074 m. ), güneyinde Aladağlar ( 3373 m. ) ve batısında ise Karadağ ve Hodul Dağı ( 1937 m. ) bulunmaktadır. Yeşilhisar İlçesine 18 Km. uzaklıkta olup Kayseri İlinin 90 Km. güneyindedir.




Sultansazlığı, çevresinde yer alan önemli yerleşim alanlarından Niğde İline 60 Km, Nevşehir İline 80 Km, Adana’ya 255 Km., İstanbul’a 770 Km ve Ankara İline 316 Km mesafede olup asfalt karayolu ile kolayca ulaşılabilmektedir. Kayseri, ülkemizin demir yolu ağının önemli bir kavşağını oluşturması nedeniyle Sultansazlığı’na Kayseri bağlantılı olarak İstanbul, Ankara, Mersin, Adana, Niğde ile Doğu ve Güneydoğu’daki birçok ilden demiryolu ile ulaşmak mümkündür. Ayrıca, Sultansazlığı’na, İstanbul – Kayseri tarifeli uçak seferleriyle de ulaşmak mümkündür. 
Adını ve ününü Osmanlı İmparatorluğu Dönemindeki Sultanların avlak yeri olmasından alan Sultansazlığı, Jeolojik devirlerde volkanik bir dağ olan Erciyes Dağı’nın yükselişiyle birlikte oluşan Develi-Yahyalı-Yeşilhisar İlçeleri arasında kalan 319.000 Ha.’lık kapalı su toplama havzasının ortasında bulunmaktadır. Sultansazlığı, step ekosistemi içerisinde eşine az rastlanan tatlı ve tuzlu su ekosistemini bir arada bulundurması, İç Anadolu step ekosistemi içerisinde sahip olduğu zengin biyolojik çeşitliliği ve Afrika ile Avrupa arasındaki göçmen kuşların kullandığı iki ana kuş göç yolunun bu alanda kesişmesi nedeniyle ülkemizdeki en önemli sulak alanlardan birisidir.
         İlk olarak 1971 yılında, Orman Bakanlığı tarafından Sultansazlığı Yaban Hayatı Koruma Sahası olarak ilan edilerek koruma altına alınmıştır. 1984 yılında, Uluslar arası BERN Sözleşmesi (Avrupa nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının Korunması ) kapsamında Doğal Yaşamın Ortamı olarak belirlenmiştir. 
 1993 yılında Sultansazlığı
 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak ilan edilmiştir .Sultansazlığı ulusal olduğu kadar uluslararası alanda da önemli bir Sulak Alan olmuştur.
Bir Sulak Alanın RAMSAR Sözleşmesine göre uluslar arası anlamda önemli olduğunun kabul edilebilmesi için Uluslar arası Öneme Sahip Sulak Alanları Belirlemede kullanılan 4 ana kriterden en az birine sahip olması yeterli görülürken, Sultansazlığı’nın bu 4 ana kriterden  3 tanesinin özelliklerine sahip olduğu görülmektedir. Bu özellikler;
·         Step ekosistemi içerisinde tatlı ve tuzlu su ekosistemini bir arada sahip olması
·         Kayda değer miktarda nadir, nesli tehlike altındaki bitki ve hayvan türlerine barındırması;
20.000 ‘nin üzerinde su kuşunu  düzenli olarak barındırması ve popülasyonları hakkında veri edinmenin mümkün olması,130.000 civarında su kuşunun bu alanda bulunması ve toplam olarak da 251 kuş türüne sahip olması nedeniyle 1994 yılında  17.200 Ha.’lık alan RAMSAR Alanı olarak ilan edilerek,  Uluslar arası Öneme Sahip Bir Sulak Alan olarak kabul edilmiştir. 
 
2006 yılında sınırları revize edilen Tabiatı Koruma Alanı statüsü, alanın aktüel durumu ile Milli Parklar Kanunundaki Tabiatı Koruma Alanı tanımı ile örtüşmemesi nedeniyle GEF-II Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi Projesi kapsamında Sultansazlığı’nın statüsü Sultansazlığı Milli Parkı olarak ilan edilmiştir.
Sazlık içinde Eğrigöl, Sarpgöl ve Acıgöl adlı üç göl bulunmaktadır. Bu göllere orman işletmesine ve şahıslara ait kayıklarla turlar düzenlenmektedir. Sazlıkta yetişen kandıralar ve kamışlar halk tarafından biçilerek gerek inşaat alanında gerekse hasır ve yastık gibi döşeme eşyalarının yapımında kullanılır. Özellikle kamışların son yıllarda Avrupa ülkelerine ihraç edildiği ve oralarda vitrin süslemesi ve dekorasyonda kullanıldığı bilinmektedir. Doğanın dengesini ve çevre güzelliğini sağlayan Kuş Cenneti, nilüfer, süsen, ve papatya gibi çiçeklerle bezenmiştir.

Birde Yer altı şehrinden söz etmiştiniz?
 Evet, Doğanlı Yeraltı Şehri;  Derinkuyu'daki yeraltı şehrinin bir benzeri Doğanlı Köyü'nde tesadüfen bulunmuş, turistik değeri anlaşılarak restorasyon çalışmalarına başlanmıştır. Kayseri Valiliği konu ile ilgilenerek yeraltı şehri için ödenek ayırmış, çevre düzenlemesi ve ışıklandırma çalışmaları başlamıştır. Doğanlı yeraltı şehri, Kayseri Adana Karayolu üzerindedir.  Kayseri'den Niğde yönüne giderken 80. km.'de (Araplı Yokuşu'nu çıktıktan sonra) sola dönülerek üç km. daha gidilerek ulaşılır. Yer altı şehri Kayseri'ye 80 km; Niğde'ye 50 km, Nevşehir'e 75 km, Ürgüp'e 70 km.  Derinkuyu'ya 50 km. uzaklıktadır.
Turizm Değerleri yönünden eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Bir de, Erdemli harabelerine değinmek gerekir. Aslında yapısal yönden ve tarihi açıdan Soğanlıdan bir farkı olmayan Mekan, biraz fazla tahrip edilmiş, sahip olduğu değerler çokça yıpranmıştır. Ama iyi bir Restorasyonla belki bazı  özellikleri tekrar kazandırmak mümkündür. Hele Mekanda bulunan ve “Saray” diye isimlendirilen yerin tarihi ve mimari özelliklerinin önemli olduğunu tahmin ediyorum.
Yeşilhisar’ın değerlerinden bahseder misiniz?
Yeşilhisar’ın sahip olduğu en önemli değer, İnsanıdır. Yeşilhisar Halkı, hoşgörülü ve sevecendir. Bir birlerine duydukları saygı ve sevgiden daha fazlasını, Yeşilhisar’da yaşayan yabancılara veya gelen misafire gösterirler. “Bunlar yabancı, boş ver.” Veya “Bunlar gidici, biz kalıcıyız” gibi sakat anlayışa Yeşilhisarlının dünyasında yer yoktur. Yunus’un Mevlana’nın ”İnsan Felsefesinden” nasibini en üst düzeyde almış bir halktır.
Bu yüzdendir ki, Yeşilhisar’da çalışmış bir memur, bir işçi, Yeşilhisar’a yolu düşmüş bir kişi; kesinlikle Oradan çok güzel dostluklarla ayrılmıştır.   Yeşilhisar’dan ayrılalı çok yıllar geçmiş ama Yeşilhisar ve Yeşilhisarlı hasreti sönmediği için yıllar sonra bile periyodik ziyaretlerini sürdüren insanlar tanıyorum.  Bir Yeşilhisarlının  düğününde veya  cenazesinde yıllar önce yolları kesiştiği için  dost olmuş insanların “gözaydınına” veya taziyeye geldiğine sıkça rastlarsınız.Aynı şekilde,  Yeşilhisar dışında yaşayan insanımız da, yaşadığı yerlerde unutulmaz, iyilik ve samimiyeti ile kendini unutturmaz. Onun içinde bir yerde “Yeşilhisar” sözü edildiğinde, “benim komşum, benim arkadaşım da Yeşilhisarlı” diyen insanların samimi yaklaşımlarını hissedersiniz.

Yeşilhisar’a özgü ürünler, yemekler, lezzetler nelerdir? Yeşilhisarlı ne yer ne içer, Yeşilhisar’a yolu düşen birisi ne yemeden gelmemelidir?
Yeşilhisar biliyorsunuz bir tarım memleketidir.  Bu yüzden  ekonomi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. 500.000 dekar ekilen arazinin %60’ ında sulu tarım yapılmaktadır. Sulu bölgelerde başta elma, üzüm, kayısı gibi meyveler yetişmektedir. Endüstriyel bitkilerden şeker pancarı ve patates başta gelmektedir.  İlçemizde tarım ürünlerinden yılda; 141.000 ton şeker pancarı , 48.000 ton patates, 30.000 ton elma, 15.000 ton kayısı üretimi yapılmaktadır. Ayrıca çekirdek, fasulye,üzüm kabak çekirdeği, kıraç bölgelerde nohut vb. ürünler yetişmektedir. Yeşilhisar’da yetişen  ürünlerden  daha çok, ürünlerin niteliği üzerinde durmak gerekir:
Yeşilhisar’da yetişen ürünlerin en önemli özelliği organik olmasıdır. Halkımız hormondur, GDO’dur bunlarla hiç ilgilenmez. Hatta pek çoğu, hazır tohum bile kullanmaz. Ana baba usulü kendi yetiştirdiği üründen, bir yıl sonra ekeceği ürünün tohumunu ayırır, kalanını yer veya satar. Aslında Yeşilhisar çiftçisinin, başka bölgelerdeki gibi  çok para kazanamamasının belki en önemli sebebi budur. “Para kazanayım da, kime ne olursa olsun” anlayışı gütmez. Her ürünü kendi çoluk çoğu için yetiştiriyormuş gibi yetiştirir. Takdir edersiniz ki bu samimi  anlayışla yetiştirilen ürün de; çok sağlıklı ve organik olmakla birlikte, üreticisini zengin etmez.
İşte bu yüzden, Yeşilhisar’ın ürünleri çok lezzetli, damak tadı bir başkadır. Mesela  Kayısı; Yeşilhisar’ın kaysısı ile, pazardan marketten aldığınız,başka bir kaysıyı lezzet yönüyle lütfen bir mukayese edin. Meyve Suyu Fabrikaları özellikle Yeşilhisar kaysısını tercih ederler. İşte temel etken budur. Yeşilhisar’da, istimlenerek kurutulmuş kaysı bulamazsınız. Çünkü İstimleme işi, kayısının, parlaklaşması ve bayatlamaması için kükürtlenerek yapılır. Kükürdün ise sağlığa ne kadar zararlı olduğunu her halde anlatmaya gerek yok, zira kükürdün bir çeşit zehir olduğunu herkes bilir. Zaten bu yüzden istimlenmiş kaysı ne bayatlar, nede kurtlanır. Marketin rafında istediğin kadar beklet, asla kurtlanmaz.  Ama gün kursu kayısı öyle değildir.Saklama şartlarına uymaz isen bozulur. İyi saklanmış, gün kurusu kayısıyı, korkma çikolata yerine, cips yerine çocuğuna  yedir. Okula gönderirken beslenme çantasına, cebine birkaç tane kaysı koy, organik beslensin. Ama gün kurusu kayısı olsun. Zihinsel gelişiminden, sindirim sistemine varıncaya kadar oldukça yararlıdır.

Birde benim kayısının kardeşi diye nitelendirdiğim Sarı Erik var… Yeşilhisar’da eriğin pek çok çeşidi yetişir. Hepside lezzetli ve faydalıdır. Ama Sarı Eriği diğer eriklerden ayıran farklı özellikler vardır. Bir defa her iklim ve bölgede rastlanan bir meyve değil. Yeşilhisar ve oraya yakın bölgelerde oldukça güzel yetişiyor. Yaş olarak yerseniz; başka bir meyvede bulamayacağınız lezzet, koku ve tada hayran kalacaksınız. İyice sararıp hafiften de kızarmaya başlayan sarı eriği yemeye doyamazsınız.  Normalde erik cinsi meyvelerin pek kurusu olmaz, ya da iyi olmaz. Ama sarı eriğin kurusu,  kurusundan yapılmış kompostosu mükemmeldir. Sindirimi rahatlatmak içinde  özellikle kompostosu önerilir. Sarı erik reçeli de çok güzeldir. Ama  tatmazsanız anlayamazsınız. Reçel üreten firmalar, bilmiyorum üzeride çalıştılar mı ve ya tattılar mı? Mutlaka bu lezzet üzerinde çalışmaları,  - bana hak verirlerse de-   seri üretime geçmeleri gerekir.
                Yeşilhisar’da yetişmiş patatesin hele hele kıraç bölgelerde yetişmiş patatesin tadına doyum olmaz.Yemeğinin, haşlamasının, fırında veya közde pişmişinin tadı bir başkadır.  Koca koca hormonlu, gübreli, GDO’lu  patates yerine;  -eğer bulabilirseniz- Yeşilhisarın Kavak Köyünde üretilmiş,  küçük ama doğal gübre ile yetişmiş, hormonsuz kıraç patatesinden bir kumpir  yiyin…  Bakalım damak tadınız değişecek mi, değişmeyecek mi?  “Bulabilirseniz” dedim, çünkü maliyet farklılıkları göz önünde bulundurulunca, insanların tercihi ucuzdan yana oluyor. Onun içinde üretici genellikle kendine yetecek kadar yetiştiriyor.
Türkiye’de elma üretimi açısından İlçemiz ilk akla gelen yerlerden biridir. Sadece üretimin elmanın çokluğu yönünden değil, kalite, pazarlama ve lezzet yönü ile de üstün özelliklere sahiptir. Meyve suyu 
olmaz.Yemeğinin, haşlamasının, fırında veya közde pişmişinin tadı bir başkadır.  Koca koca hormonlu, gübreli, GDO’lu  patates yerine;  -eğer bulabilirseniz- Yeşilhisarın Kavak Köyünde üretilmiş,  küçük ama doğal gübre ile yetişmiş, hormonsuz kıraç patatesinden bir kumpir  yiyin…  Bakalım damak tadınız değişecek mi, değişmeyecek mi?  “Bulabilirseniz” dedim, çünkü maliyet farklılıkları göz önünde bulundurulunca, insanların tercihi ucuzdan yana oluyor. Onun içinde üretici genellikle kendine yetecek kadar yetiştiriyor.
Türkiye’de elma üretimi açısından İlçemiz ilk akla gelen yerlerden biridir. Sadece üretimin elmanın çokluğu yönünden değil, kalite, pazarlama ve lezzet yönü ile de üstün özelliklere sahiptir. Meyve suyu fabrikalarına satılanların dışında, bölgede bulunan çok sayıda soğuk hava depolarında saklanan elmalar, yeni hasada kadar peyderpey yurtdışı piyasalar başta olmak üzere, ihtiyaca göre pazarlanır.
Yeşilhisar açısından kayda değer ürünlerden biri de Üzüm ve türevleridir. Daha önce bir radyo programında Yeşilhisar’dan bahsederken üzüm konusunu dile tirmiştim. Dinleme imkanı bulanlar için ikinci baskı olacağı için kendilerinden özür diliyorum. Son zamanlarda üzüm ekim alanları oldukça azaldığı için,  üretici ancak kendi ihtiyacını karşılayabilmektedir. Kış  için, yaz mevsimi için, sergilik (yani kurutmalık) ve havutluk (yani pekmez, tarhana, pevlerde, köftür ve sündürme yapmak için şırası çıkarılacak üzüm) olmak üzere pek çok  çeşidi mevcuttur. Üzümde diğer ürünler gibi, organik yetiştirilir.

Üzüm, mahsulünü ilkbaharda vermeye başlar. Mayıs  ayında;  dolmalık    üzüm yaprağı  toplanmaya başlanır. Ama her Üzüm Çubuğunun yaprağı toplanmaz. Yeşilhisarlı ancak Karaburcu üzümünün yaprağını toplar. Karaburcu yaprağı varken başkasına pek bakılmaz. Bu cins yaprak, çok ince ve parlak olur. Piyasada bulunan yapraklar, çok kalın ve tüylü olduğu için Yeşilhisarlının ilgisini hiç çekmez. Onlar için yaprak sarması, Karaburcu yaprağından yapılmışsa yenilir…  Karaburcunun  sadece yaprağı  değil ,üzümü de çok nadide bir meyvedir. Sulu, kabuğu ince ve çok lezzetli olduğu için,  dünyanın en güzel lezzetleri arasındadır. Ancak kabuğunun inceliği,  nakliyesini zorlaştırdığı için, itina ister ve dalından koparıldıktan sonra kısa süre içinde tüketilmelidir.
Üzümün yaz mevsiminde toplanması gereken cinslerine  “Sergilik”  denir. Sergilik üzümler yaz mevsiminin  en sıcak günlerinde toplanarak, özel olarak hazırlanıp, sertleştirilen toprak yüzey üzerine serilir. Sergiye ( kurutulacak üzümlerin toplanıp serilmesine)  üretici işçi ile  veya  sadece kendi ailesiyle gitmez.  Yakın akraba ve arkadaşlardan oluşan kalabalık bir gurupla gidilir. Bir taraftan üzümler toplanıp serilirken, diğer taraftan  “kuzu bakırı”  denilen kazan yavrusu bir tencerede kuzu eti ile  bol miktarda “Musakka” pişirilir ve hep birlikte yenilir. Kalabalıkla birlikte yenilen o yemeğin tadı anlatılmaz, ancak yiyenler bilir.
Kış mevsimi için yetiştirilen,  üzümlerin kabuğu biraz daha kalın olduğu için geç yetişir. Tabi dayanıklıda olur. Üzüm salkımları, iplere usulüne göre  sırasıyla bağlandıktan (Hevenk) sonra,  ambarların tavanlarına hazırlanmış askılara asılır ve kışın soğuk günlerinde tüketilir.
Kışlık üzümler gibi, Havutluk yani şırası çıkarılacak üzümler de “Bağ  Bozumu”  mevsimi olan Ekim ayında toplanır.  Şırası için toplanan üzümler, “Havut” denilen kayadan oyularak yapılmış havuzcuklara doldurularak, çizmelerle çiğnenir. Çıkarılan şıra, kaynatılarak pekmez, tarhana, pevlerde, köftür ve sündürme yapılır.
Yeşilhisarlının ürettiği pekmez; duru, koyu ve yeterince tatlı olmalıdır. Siyah renkli değildir. Ayrıca kaşığa alınıp döküldüğünde damlamadan, sızacak kıvamda olmalıdır. Kışın soğuktan kristalleşir. Yine üzümlerden elde edilen şıranın bir kısmından, tarhana yapılır. Bu tarhanayı yoğurtla yapılan tarhana ile karıştırmamak gerekir. Şıra ile yarma (dövme buğday) beraber kaynatılarak elde edilen bir kışlık yiyecek türüdür. Lezzetli, enerji değeri yüksek ve besleyicidir. Şıranın lezzet formüllerinden biriside “Pevlerde” dir. Pevlerde; Şıra ve Ayvanın uyumundaki lezzet mükemmelliğini ifade eder. Çok bilinen bir yiyecek değildir. Damak tadı açısından başka bir yiyecek türüne bezemediği için, kendine has bir lezzeti olup,  tadı hafiftir. Pekmez gibi ağır bir tatlı değildir. Yerken bıktırmaz. Çocuklar içinde çok faydalı ve onların da hoşlanacağı bir damak tadı vardır.
Köftür, şıra ve unun  birlikte pişirilerek yapıldığı bir kış yiyeceğidir. Hatta özelliği gereği kış mevsiminin ikinci yarısında yenmesi daha uygun olur. Çünkü bu mevsimde,  üzeri şekerlenen (kristalleşen) bu yiyecek, kendine özgü lezzete de kavuşur. Eğer yapılırken içine ceviz katılmadı ise, yanında cevizle birlikte servis edilmelidir. Çocuklarımıza ne olduğu belli olmayan yiyecek veya çikolata yerine;  köftür ikram edilmesi, onlara olan sevi bağlarımızı güçlendirecektir.
Sündürme de, unutulmaya yüz tutmuş lezzetlerimizden birisidir. Çok koyu kıvamlı pekmeze benzetmek mümkündür. Ama fazla kaynatılarak yapıldığı için, hafif kavruk bir tadı ve kokusu vardır. Kalorisi çok yüksek ve tadı çok güzel bir yiyecektir.

Bunlardan başka Yeşilhisar’a özgü lezzetlerden hangilerini tatmak gerekir?  
En pratik ve günün her saatinde ulaşılabilecek yiyeceklerden biri, “Yeşilhisar Tahinlisi”dir.  Fırınlarda ister kendiniz tahinini alıp, sipariş yoluyla yaptırabilirsiniz; isterseniz fırıncılardan yapılmış şekilde hazır alabilirsiniz. Hamurunun hazırlanması, tahinle yoğrulup dinlendirilmesi, odun ateşinde pişirilme süresi gibi  farklı özellikler arz ettiği için başka bölgelerde yapılanlara benzemez. Yiyenler,farkı  kolaylıkla fark ederler.
Hemen hazırlatılabilecek yemeklerden birisi de “Yeşilhisar Tavası”dır.  Herhangi bir kasap, manav veya fırıncıda hemen hazırlattırıp, pişme süresinden sonra afiyetle yiyebileceğiniz bir yemek. Yeşilhisar Tavası Koyun etinin, sebze ve odun ateşinde gerçek lezzetini sunmasıdır. Baharatı, et-sebze orantısı ve etin Yeşilhisar kasabından alınması bu lezzetin oluşmasında önemlidir. Yemeğe konan etin  Yeşilhisar  Ovasında yayılarak beslenmiş hayvanın eti olması çok önemli.
Yeşilhisar’ın besleyici, son derece lezzetli, fakat unutulmaya yüz tutmuş yiyeceklerinden biride, yemeklerden sonra yenilen Havleter adı verilen, bir tatlı türüdür. Pekmez ve nişasta ile yağda kavrularak pişirilir. Tane tane dağılması ve istenilen lezzete ulaşması ustalık isteyen bir beceridir.
                Karaburcu üzümü ve yaprağı, pevlerde, havleter, sarı erik reçeli gibi lezzetlerin yeterince tanınması halinde seri üretimine geçileceği, gıda üreticileri tarafından marketlerdeki raflara konulacağı kanaatindeyim. Aslında insanlığı, bu saklı  lezzetlerden  mahrum etmeye hiç birimizin hakkı yok…


Başka eklemek istediğiniz, bir şey var mı?

İlçemiz için bir Yeşilhisarlı gibi, duyarlı davranan gazetemiz çalışanlarına ve yöneticilerine sonsuz teşekkür ediyor, köylüsü ile şehirlisi ile, kardeşlik ruhunun korunmasına katkıda bulunan herkese saygılarımı sunuyorum. Yayın hayatınızda sonsuz başarılar diliyorum…
               
                              KAYSERİ DENİZ POSTASI GAZETESİNDE YAYINLANDI
                                               RÖPORTAJ LEMAN ÖZDİLEK



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder